20 Eylül 2007 Perşembe

çiçekler aynı öyküler farklı

seksenlerindeki yaşlı çiftin, mahkeme salonundaki hali içler acısıydı.
adam inatçı bakışlarla suskundu.
nine ise ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bıkkın etrafı süzüyordu.
hakimin tokmağıyla uğultu kesildi.
sözü yaşlı kadına verdi hakim:
"anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?"
yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra, baş örtüsüyle ağzını araladı, kısılmış ve çatallaşmış sesiyle konuşmaya başaldı:
"bu herif yetti gari! elli yıldır bezdirdi hayattan!"
uzuuun bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonuna. çıt çıkmıyordu. herkes bekliyordu. yaşlı kadının gözleri dolu dolu oldu, son bir gayret konuşmaya koyuldu:
"bizim sedef çiçeğimiz vardı, çok sevdiğim... o bilmez! elli yıl önceydi.. bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm sedef çiçeğimi... yavrumuz olmadı, onu yavrum bildim! bir süre sonra çiçek kurumaya başladı... o zaman adak adadım güneş açmadan önce, her gece, bir tas suyla onu sulayacağım diye... iyi gelirmiş dedilerdi... elli yıl oldu, bu herif bi gece kalkıp "bi kere de ben sulayayım bu çiçeği!" demedi... geçen gece takatim kesilmiş. uyuyakalmışım. yapamadım! onu sususz bıraktım... kurudu... ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. hayatımı, umudumu herşeyimi verdim. ondan birşey görmedim... bir kerecik olsun benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. bir kerecik olsun sedef çiçeğimi sulamasını istedim... aklına bile gelmedi! onsuz daha iyiyim yemin ederim!"
hakim yaşlı adama dönerek, "diyeceğin birşey var mı baba?" dedi.
yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren bir yüz ifadesiyle yöneldi ve " askerliğimi reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. obahçenin görkemli büyümesi için bütütn emeklerimi verdim... fadimemi de orada tanıdım... sedefleri de... ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... ilk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm. hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. her gece uykusunu bölün,uyansın,gezinsin dedi... hekimi pek dinlemedi bizim hatun. lafım geçmedi. o günlerde tesadüf bu çiçek kurudu. ben ona gece sularsan geçer dedim. adak dilettim... her gece uyandı. ne yaptım ettim, onu hep uyandırdım... ve gizlice seyrettim... o sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken izledim... her gece o çiçek oldum ben... sanki ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi.
o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle. ve devam etti,
"her gece o yattıktan sonra uyandım... saksıdaki suyu boşalttım... sedef, gece sulanmayı sevmez , hakim bey... ama geçen gece... yaşlılık işte, uyanamadım... fedimem'ide uyandıramadım... çiçek susuz kalırdı ama, kadınımın boynu yine azabilirdi... suçlandım... sesimi çıkarmadım..."

Hiç yorum yok: